“AŞK” dediğimde ilk neyi çağrıştırıyor zihninizde?
Bize aşk’ı sembolize eden hep “Kalp” olmamış mıdır? Duvarlara, ağaçlara, kağıtlara kalbi resmetmedik mi hep..
Aslında aşık olan tek organ beyindi her zaman.. Aşk, kalp ile ilgili bir duygu değildi ve diğer bütün duygular gibi, aşk da sadece beyinde meydana geliyordu..
Yani aşk; ‘beyinde başlayıp beyinde bitiyordu.”
Ve aşk; hayatlarının benzer aşamalarında ruhsal olarak yaralanan iki bireyi birleştiren ve kişisel gelişimlerini devam ettirebilmelerinde onları onarmak için sunulan bir şifa gibiydi. Çünkü ilişkilerimizde incinir ve yine ilişkilerimizde onarılırdık her defasında.. Çünkü içimizdeki çocuk ancak bu yakın ilişki ile iyileşeceğine inanırdı.
Belki de diyorsunuz ki ‘hiç aklıma bile gelmiyor artık’ ya da ‘yok yok etkisi geçti’.. O halde nedendir bu tekrar eden döngüler..Bir tesadüf müdür aynı senaryoyu farklı kişilerle yaşıyor olmanız? Kişiler değişir ama senaryo hep aynıdır…
Her birey çocukluk yaralarını saracak eşler arar. Yani bilinçli karar verdiğimizi sanarak seçtiğimiz eşler bu yarım kalan ihtiyaçları tamamlayacak şekilde bilinçdışı düzeyde seçilir. Ama unutmayın ki bir kadını ya da erkeği olmadığı kişi için severseniz, olduğu kişi için terk edersiniz..
Erotik enerjinizi aktardığınız yerden bulursunuz tüm karşılıkları..Şefkatle yoğurduğunuz kalbiniz acı vermeye başlar bir süre sonra..Çünkü şefkatin olduğu yerde şehvete yer yoktur ve ‘Şehvetsiz Sevgi Acı Verir.’
Şefkate değil merhamete yer verin..
Aşkın ömrü vardır ama sevgi…!
Ve en önemlisi şehvetle arzulayın birbirinizi…