Belki de daha önce defalarca kez kararlar aldınız. “Sınırlarımı koruyacağım…Sınır koyacağım…” Ama sonra tekrar aynı hataları yaparken mi buldunuz kendinizi? Nerde hata yapıyorum? Neden böyle oluyor? Neden yine koruyamadım?
Burada asıl bilmemiz gereken en temel şey şu ki; sınır koymanın yolunun önce kendi sınırlarımızı belirlemekten geçtiği..
İnsanın kendini bilmesine, tanımasına bilgelik deriz.. bir ötekini bilmesine, keşfetmesine ise aydınlanma.. Bilge olmadan nasıl aydınlanabilir ki insan..
Bir asansöre bindiğinizi hayal edin.. geniş bir alan ama bir iki kişi var ve siz rahatsınız.. ertesi gün yine aynı asansör ama bu kez oldukça kalabalık.. herkes birbirine çok yakın.. hatta belki nefeslerinizi hissediyorsunuz.. Ne hissettiniz? Dün ki kadar rahat mısınız? Ya da sizi rahatsız eden şey ne oldu? Nefesi hissetmek mi.. yoksa o nefesi sizin kişisel alanınızda hissediyor olmak mı?
İşte buradaki soruya vereceğiniz cevap belirleyecek kişisel alanınızı.. Peki ya ‘Ruhsal Sınırlar’.. Çok mu iç içe yaşıyoruz acaba ilişkilerimizi.. Birbirine geçtikten sonra işler karışıyor ve çözülmesi gereken bir düğüm olarak mı görmeye başlıyoruz artık.. İşte o yüzden önce kırmızı çizgileriniz neler (inançlar, değer yargıları, sosyal statü.. vb.) onları belirleyin ve sonra da karşınızdaki partnerinizin ya da ilişki kurduğunuz kişilerin kırmızı çizgileri.. Sizin varken onların olmayacağını mı sanmıştınız yoksa..?😌 Elbette sadece bilmek ve belirlemek yetmiyor. Sonra bunları davranışa dökmek ve tepkilerimizi kontrol etmeye geliyor sıra.. Sorun hemen kendinize.. “Önceden ……… olayına verdiğim tepki beni ya da bir ötekini rahatsız ediyorsa, ne hissettiğimi başka nasıl ifade edebilirim?’
Ve bazen de sınırlarımızı ihlal eden insanlarla girdiğimiz mücadelede, asıl sorun onun ne yaptığı değil; bizim verdiğimiz tepkiler oluyor. Bizim verdiğimiz tepkiler ve o tepkilerin altında yatan karşılanmamış ihtiyaçlarımız… Belki de bize söylemek istediği çok şey vardır da biz duyamıyoruzdur..